Ehlullahtan Muğla’lı Çoban Hasan Dedenin kabri mübareklerini, İlhan Armutcuoğlu Hocamız manevi bir işâret üzerine keşfederler. Kabri ihyâ edip, yanıbaşına da bir mescid inşâ edilmesine vesile olurlar. Hocamız sohbetlerinde Hasan dede ile olan zuhuratlarını anlatır, ricâl-i gaybden olduğundan bahsederlerdi.
Köyceğiz Ortaca anayolu üzerinde Yangı bölgesinde olan kabir, bilenler tarafından ziyaret edilmektedir…
Merhum İlhan Hocamız kabrin yakınındaki anayoldan her geçişinde yavaşlar, ellerini kabre doğru kaldırıp selâm verir, “Ehlullahtan Hasan Dedemizin ruhû mübârekleri için bir fâtihâ-i şerif ile üç ihlâs-ı şerîf okuyalım” derlerdi…
Çoban Hasan Dedenin kitâbe-i seng-i mezârı olarak İlhan Armutcuoğlu hocamız tarafından hazırlanmıştır.
HÜVE’L-BÂKÎ
Kalbler Hakka bağlıysa, diller Hakkı söylermiş.. Şeksiz her hâl ü kârda mutlak Hakkı öğermiş.. Çoban Hasan Dedemiz Âlemde seyrân idi,, Beden toprakta ama, Ruhu devrânda imiş…
Marmaris’in manevi büyüklerinden Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşamış Sarı Ana’nın kabri, İlhan Hocamızın gayretleri ile ihyâ edilir…
Kabir için İlhan Armutcuoğlu hocamız, manevi bir işaret üzerine bir mezar taşı kitâbesi kaleme alır. Mermere nakşedilen bu kitâbe halen kabirde yer almaktadır…
GERÇEK BENDEYİM SARI ANAYIM. HER GÖNÜLDEYİM SARI ANAYIM. ELİMDE KİRMAN DİLİMDE ZİKRİM. MARMARİSLİYİM SARI ANAYIM…
İbrâhim b. Edhem hazretlerine ait olduğuna inanılan Marmaris Adaköy mahallesi, Yalancıboğaz mevkiinde bulunan kabr-i şerîfe ait mezar taşı…
Merhum İlhan Hocamız sohbetlerinde İbrâhim b. Edhem hazretlerin âhir ömründe İskenderiye şehrinde bulunduğunu ve bir deniz seferine çıktığını söylerlerdi. Bölgede yaşamış hal ehli zatlârın tarafından da, kabri şerîfin İbrâhim b. Edhem hazretlerine ait olduğunun keşfen tesbit edilip nakledildiğinden bahsederlerdi.
Kabir halk arasında Fenerci Dede olarak bilinir… Bölge halkı kabirde medfûn bulunan mübarek zâtın geceleri fırtınalı havalarda gemilere fener ya da ateş yakarak yol gösterdiğine inanırlar.
İbrâhim b. Edhem hazretlerin kabri, İlhan hocamızın gayretleriyle, bir hayırsever zâtın da himmetleriyle yapılmıştır. Mezar taşı olarak da İlhan Armutcuoğlu hocamız tarafından aşağıdaki dörtlük kaleme alınmıştır. Kitâbe hocamız tarafından Osmanlıca ve Türkçe harflerle mermere nakşettirilmiş ve uzun süre kabir taşı olarak kalmış ise de zamanla bu kitâbenin aslı kaybolmuştur.
Hocamız sohbetlerinde bu beyti okur, şiirin dervişliğin esaslarını ihtiva ettiğini, zikr-i dâimîye vâsıl olmanın, halk içinde Hak Teâlâ ile olmanın, geceleri seherlerde zikr-u tesbîhat ile meşgul olmanın, nâm-ü şâna meyletmemenin dervîşân için esas gâyeler arasında olduğundan bahsederlerdi.
"Hak erenler mezhebinde bir ömür Yâ Hak dedim Gündüzüm halk hizmetinde geceler Yâ Hak dedim Nâm-ü şâna meylim olmaz bir isimsiz Edhemim Âkıbet deryâya perçin Bekçiyim Yâ Hak dedim"
Derya Kılıçkaya Altınoluk Dergisi, 435. sayı, Mayıs 2022.
Sami Efendi hazretleri, eserlerinde ve sohbetlerinde, ümmet kavramını anlatırken Bakara Suresi 286. ayet bağlamında, bizden önceki ümmetlere ağır yükler yüklendiğini, ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmetine pek çok ilahi lütuflar verildiğini, bunun için Allah’a şükretmek gerektiğini anlatmıştır.
İlhan Armutcuoğlu, Nakşibendiyye-Halidiyye şeyhi Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks.)’nun nazarlarına, sözlerine muhatap olmuş, onun dizine diz değdirmiş, onunla aynı mekânı ve zamanı paylaşmış kişilerden biridir. Bu yazıda, hayatı bizim için güzel bir örnek olan Allah dostu Sami Efendi hazretlerinin [i], yazdığı rubailerle (dört dizeden oluşan ve aruz kalıbıyla meydana getirilen bir şiir şekli) tanınan İlhan Armutcuoğlu’na nasıl tesir ettiğinden bahsedilecek, bu hususta şairin kaleme aldığı şiirlerden bir demet sunulacaktır. Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks.)’nun etrafında bulunmuş, onun etkisi altında kalmış ve Kaside-i Bürde’yi manzum bir şekilde tercüme etmiş olan şair İlhan Armutcuoğlu’nun, Ocak 2011’de Erkam Matbaası tarafından yayımlanan “Cum’a Mesajları” isimli şiir kitabında Hz. Peygamber’i nasıl ele aldığı, onu nasıl algıladığı değerlendirilecektir. [ii]
1.
Gözlerim uyur, kalbim uyumaz buyurdu Nebî..(S.A.V.) Her an Onunla, bir hayât sürdü tek örnek Nebî!..(S.A.V.) Onun izinde yürüyebilmek lütfeyle yâ Rab!..(C.C.) İşte böylece uyan ey ümmet!.. Buyurdu Nebî…(S.A.V.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, hayatının her anında Allah ile beraber olduğunun bir göstergesi olan ilk mısradaki hadis, Esad Efendi tarafından zikrullahtan bir an gafil olmamak şeklinde değerlendirilmiştir. [iii] Ethem Cebecioğlu ise bu hadisin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in huzur uykusuna işaret ettiğini ifade eder: “Gaybetteki huzur hâlinde göz kapalı ama kalp uyanıktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav)’in uykusu murakabeden ibaretti. Yani uykusu, huzur uykusudur. Bu yüzden ‘Tenâmu aynâye velâkin lâ yenâmü kalbî’ yani ‘Gözlerim uyur lakin kalbim (aklım) uyumaz.’ demiştir. Gaybet, uyku olmayan uykudur ve bu uykuda rüya olmayan rüya yani vakı’a rü’yet edilir.” [iv] Dolayısıyla, Hz. Peygamber (s.a.v.) her an, uykusunda bile Allah’la beraberdir.
Şair, rubaisinde Allah’a dua ederek onun Müslümanlar için tek örnek olduğunu, onun izinden yürüyebilmeyi nasip etmesini diler. Ümmetin uyanışı ancak bu şekilde olabilecektir. Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks.) da eserlerinde, Hz. Peygamber’in en güzel örnek olduğunu vurgulamıştır. Rasûlullah, halkı yirmi üç yıl dine davet etmiştir. O, İslam’a hikmetle, anlaşılır mevzularla davette bulunmak, sonra münakaşa için en ılımlı tarzı tutmak hususunda örnek alınmaya layık bir kimsedir. İlhan Armutcuoğlu, Hz. Muhammed’in örnekliği hususunu eserindeki başka rubailerinde de ele almıştır.
2.
Hakka kurbiyyet lafla olmuyor örneklere bak!.. İbrâhîm’e bak, İsmâîl’e bak, son örneğe bak!.. Hazret-i Ahmed, en büyük önder, Yüce Peygamber!.. Allah’a dayan, Kur’ân’da beyân, işte ona bak!..
İlhan Armutcuoğlu, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in örnekliği hususunu bu rubaisinde de işlemeye devam eder. Allah’a yakınlığın kolay bir şey olmadığını, bunun için örneklere bakılması gerektiğini dile getiren şair, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail örneğini verdikten sonra, son örnek olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e değinir. Onu bir önder, alemdar olarak nitelendiren şair, kişinin Allah’a dayanması gerektiğini, bunun Kur’an’da aynen beyan edildiğini belirtir. Sami Efendi’nin Hz. Peygamber algısında, onun model olması daima ön plana çıkar. O, geleneksel peygamber algısı üzerine, görüşlerini inşa etmiştir. Gelenekselciler, Hz. Peygamber’in modelliği konusunda hemfikirdirler. Modelliğinin sürmesinin ancak, ilkelerinin şekilden içeriğe kadar, sorgusuz sualsiz taklit edilmesi ile gerçekleşebileceğini savunurlar. Dolayısıyla, İlhan Armutcuoğlu’nda da geleneksel bir peygamber algısı vardır. Eserde, Farsça peygamber kelimesinin geçtiği tek rubai budur.
3.
Ka’betullah’dan Şehru’r-Rasûle uçtum da geldim!.. Kasr-ı Namnam’dan, Kasr-ı Halîl’e coştum da geldim!.. Mevlâm dilerse ilk cennetine dünyâda alır!.. Hakka kulluğa, Rasûle ümmet olmağa geldim…
Bu rubaide şair, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ümmet olmanın, yani onun getirdiklerine tabi olmanın ehemmiyetinden bahseder. Sami Efendi hazretleri, eserlerinde ve sohbetlerinde, ümmet kavramını anlatırken Bakara Suresi 286. ayet bağlamında, bizden önceki ümmetlere ağır yükler yüklendiğini, ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmetine pek çok ilahi lütuflar verildiğini, bunun için Allah’a şükretmek gerektiğini anlatmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümüne ümmet denir. Şair de Mekke’den Medine’ye gittiğini, oralarda nasıl ibadet ettiğini aktarır.
4.
Ağrısız başta hayır yok kardeş!.. Haktan gelene cân fedâ kardeş!.. Yüce Nebîmiz neler yaşadı!.. En büyük safâ cennette kardeş!
“Herkesin bir sıkıntısı vardır.”, “Dünyada rahat yoktur.”, “Lütfun da hoş kahrın da hoş.” fehvasınca Hakk’tan gelene razı olan tasavvuf ehlinin bir örneği de bu rubaide görülmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in örnekliği bu hususta da insanın işine yarar, çünkü o dünyada en çok sıkıntı çekmiş ve görmüş insandır. Mahmut Sami Ramazanoğlu (ks.) da Allah Rasûlünün çektiği sıkıntıları anlatmıştır. Eserlerinde bahsettiğine göre, bir defasında Allah Rasûlünü Kâbe’de yakalamışlar, onu tartaklamaya başlamışlar, Hz. Ebubekir yetişip Rabb’im Allah dediği için, bir insana böyle davranılamayacağını söylemiştir. Yine bir gün, Allah Rasûlü Kâbe’de namaz kılarken Ukbe b. Muayt üzerine pis ve kirli şeyler atmış, onu boğmaya çalıştığı sırada Hz. Ebubekir yetişmiş ve kurtarmıştır. Müşrikler, Uhud Savaşı’nda Allah Rasûlünü yaralar ve dişini kırar. Yüzünü, al kana boyarlar. Allah Rasûlünün zırhının iki halkası gözünün altında elmacık diye tabir olunan yere, fena hâlde saplanır. Ebu Ubeyde b. Cerrah bu halkaları dişi ile çıkarmıştır. Çıkarırken kendisinin iki dişi düşmüştür. Allah Rasûlü, kanının yere damlamasından dolayı kavmine azap gelmesin diye yüzünden akan kanı silmiş ve kavminin hidayeti için dua etmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.), zor zamanlarında bile, nesillerinden Müslüman gelmesi ihtimali olan kimseler hakkında beddua etmemiş ve onların yok olmasını istememiştir.
Şairin dört rubaisini ele alarak onun, mürşidi Sami Efendi hazretleri odağındaki Hz. Peygamber (s.a.v.) algısını değerlendirmeye, Sami Efendi’nin şairdeki tesirini gözler önüne sermeye çalıştık.
Rabb’imiz, iyi amel sahiplerinin / salihlerin yolundan bizleri uzaklaştırmasın. Âmin.
Dipnotlar: * Bu yazıyı, 11 Nisan 2020’de 22 yaşında koronadan kaybettiğim İTÜ Uçak Mühendisliği son sınıf öğrencisi kardeşim Emircan Kılıçkaya’ya ithaf ediyorum.
[i] Sami Efendi’nin hayatı ve tasavvufi görüşleri hakkında geniş bilgi için bk. Vahit Göktaş, Mahmud Sami Efendi Hayatı ve Tasavvufi Görüşleri, Ankara Kalem Neşriyat, 2. Baskı, Ankara 2020.
[ii] Sami Efendi’nin Hz. Peygamber algısı hakkında geniş bilgi için bk. Abdullah Sami Avcı, “Çağdaş Tasavvuf Çevrelerinde Hz. Peygamber Algısı: Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Örneği”, Kocaeli İlahiyat Dergisi 2/2 (2018).
[iii] Vahit Göktaş, Tasavvuf Yazıları, İlâhiyât Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2014 içinde Vahit Göktaş-Ali Tenik, “Muhammed Es’ad Erbili (1847/1931)’nin Zikirle İlgili Görüşleri”, s. 137.
[iv] Ethem Cebecioğlu, “Gaybet Uyku Olmayan Uykudur”, Altınoluk, S. 431, Ocak 2022, s. 29.
Hak erenler mezhebinde bir ömür Yâ Hak dedim.. Gündüzüm halk hizmetinde geceler Yâ Hak dedim.. Nâm ü şâna meylim olmaz bir isimsiz dervişim!... Âkibet Namnam fakîri, bekçiyim Yâ Hak dedim!...
Safer ayında yalvarışlarım, yakarışlarım, Hakkadır râhım.. İhtiyâr oldum dizde dermân yok, Yüce Mevlâma var arz-ı hâlım.. Kazâ ve kader, takdîr Onundur, bir yıl içinde olanlar olur.. Tedbîrini al, İlâhî kalem yazmışsa bile kaldırır Mâhım!..
Safer ayında duâ ve niyâz arttırılmalı.. Ed’iye, ezkâr kitabımıza bir bakılmalı.. İlâhî kalem, kazâ belâyı bu ayda yazar!.. İlticâ et ki varsa yazılan gene O bozar!..
Safer ayının ilk çarşambası vakt-i seherde dört rek'at namaz.. Son çarşambası gece ve gündüz iki rek'atla ilticâ.. namaz.. Selâm âyâtı okunmalıdır.. o yıl içinde belâlar kalkar.. Maddî tedbîrler, Hakka yöneliş, tedbîr işte bu!. niyâzlar, namaz...
Safer ayını mübârek eyle, kahr u perîşân eyleme yâ Rab!.. Nefse, şeytâna esîr eyleme, darda bırakma, hıfzeyle yâ Rab!.. Zâtından başka kime gideyim, ancak Sen varsın başka kapım yok!.. İhtiyâr oldum, dizde dermânım, dilde fermânım kalmadı yâ Rab!..
Safer ilk çarşambada Hakka ilticâ gerek!.. Dahî son çarşamba da duâ ve niyâz gerek!.. Belâ ve musîbetler yazdıysa şâyet Mevlâm, Halâs eyler kulunu, temkin ve dikkat gerek…
Safer ve zafer, hangisi güzel? Safer ayında ilticâ güzel… İlk çarşambası, son çarşambası! Hıfz için Hakka el açmak güzel!
Gereklerini icrâ edersek Hakkı tanıyan insan olursak çileli dünyâ cennete döner.. Safer ayının ilk günündeyiz.. ihyâ edersek, gereklerini bizzât yaşarsak çileli dünyâ cennete döner.. Vakt-i seherler çok önemlidir.. ilk gecesinde, ilk çarşambası, son çarşambası zikr u duâlar reddedilmiyor.. Lekesiz îmân, riyâdan uzak ibâdetlerle ve hizmetlerle bir ömür sürsek, çileli dünyâ cennete döner..
Hakka ilticâ vakti.. ömrün boyunca dostlar!. özellikle bu gece.. Safer ayı çarşamba seher vakti gelince özellikle bu gece.. Hak yolda olanlara duâ hayât boyunca.. zâlimlere fırsat yok.. Hakka ilticâ vakti.. ömrün boyunca dostlar!. özellikle bu gece…
Gösteriş, riyâ, yollarda kaldı, vuslat bâbını buldun demektir.. İlme'l-yakîni, ayne'l-yakîni, hakka'l-yakîni buldun demektir.. Bir ömrü verdin, gülleri derdin, vuslat bağının bahçivânısın!.. Maksada erdin, en büyük hedef son söz olarak Allah!. demektir.
İmam Gazali Hazretleri tahsile başladığı gençlik yıllarında kervan ile sefer esnasında bir gurup eşkiyanın baskınına uğrar. Eşkiya yolcuların nesi varsa hepsini alır götürür. Bu meyanda İmam Gazali Hazretlerinin kitaplarını da alırlar..
Her ne kadar bunlar sizin işinize yaramaz diye yalvarır ise de, eşkıya kitapları alır götürür.
Bundan böyle İmam Gazali Hazretleri eline geçirdiği eserlerin hepsini, (eşkıya korkusu üzerine) ezberler. Tahsil yolunda olan gençlerimize ilme olan iştiyak ve arzuyu anlatması bakımından bu vak’ayı arz etmiş oldum.
Bütün hayatımız boyunca havf ve recâ içinde olmamız gerekeceği gerçeğini hatırlatması bakımından İmam Gazali Hazretlerinden bazı nakiller yapmak istiyorum. Eser, orijinal Mükâşefetü’l-Kulûb:
Ebu’l-leys Semerkandi‘den neklen:
“Kişinin Allah’ı sevdiği, sevmediği 7 şey ile bellidir:
1. Dilinden bellidir. Eğer bir mü’min (erkek olsun, kadın olsun) yalan, gıybet, lâf getirip götürme, iftira, luzumsuz ve gereksiz lâflar ile dilini kirletirse, büyük mes’uliyet taşımaktadır.
Dilin kullanım sahası, her hâl ü kârda doğruyu söylemek, Yüce Allahı zikr etmek, Kur’an-ı Kerîm okumak ve ilim müzâkeresinde bulunmaktır.
Tarihte öyle anneler, babalar yaşamıştır ki, ağzımızdan yanlış kelimeler çıkabilir, mes’ûl oluruz düşünceleri ile, muhatablarına Kur’ân âyetleri okuyarak hitâb etmişler, muhatablar da kişinin ne demek istediğini anlamışlar, öylece davranmışlardır. Heyhat bunlar hep mazîde mi kaldı…
Koca Yunus’tan:
Söz ola kese savaşı!. Söz ola kestire başı!. Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ide bir söz…
Yüce Mevlâmızın öyle kulları da vardır ki, otururlar, kalpten kalbe konuşurlar, müzakerelerini yaparlar, kararlarını alırlar, kalkarlar giderler...
2.Kalbinden bellidir. Kalbinde Yüce Allahımızın sevmediği ne varsa hepsini çıkarıp atmalıdır. Kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesi mühim işlerdendir.
Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecelli ide Hak!.. Padişah konmaz saraya hâne ma’mûr olmadan!…
Din kardeşine kin, düşmanlık, hased…bin türlü maraz taşımak ne büyük âfettir!..
Melekler ancak gördüklerini ve duyduklarını yazarlar. Ancak Yüce Allahımız, gözlerin hâin bakışlarını, kalbden geçenleri de bilir. Kimden neyi saklayacaksınız..
Şu hususu da ayrıca ifade etmeliyim:
Dünyada iki mukaddes şehir vardır ki, Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevveredir. Bu iki şehirde işlenmediği halde her hangi bir ma’siyet işleme arzusu kalblerden geçerse kişi bunlardan da mes’uldür.
İşte bu iki mukaddes şehir, sevdiğini tutar, sevmediğini atar.
Yılların tecrübesi ile görmüşüzdür ki, hacıların bir kısmı hac bitiminde Haremeynden ayrılmak istemez, bir kısmı da “Ne zaman döneceğiz?..” demeğe başlarlar…
Bir kısım bahtiyarların vefatları da Haremeynde tahakkuk eder, Cennetü’l-Muallâ ve Cennetü’l-Bakî’de kalırlar…
Lekesiz bir îman, riyasız ibâdât bir de mürşid terbiyesi üçü bir arada tahakkuk ederse, kalbler tasfiye, nefsler tezkiyeye ulaşırlar.
Bünyeyi en son terk edecek ma’nevi maraz, hubb-i câh dedikleri makam ve mevki’ sevdasıdır. Kişi bundan da kurtulursa vilâyet mertebesinin zirvelerine tırmanmış olur.
Cennete göre dünyâ varlığı cidden bir hiçtir!.. Rü’yetullah’a bir kere ersen Cennet bir hiçtir!.. Vakti nakid bil, Allah’a dayan, hikmete râm ol!.. Eğri yürürsen, yan gelip yatsan, ömrün bir hiçtir!…
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerinden dinlemiştim: Kalbler beş kısma ayrılır:
1- Ölü kalb. 2- Hasta kalb. 3- Gafil kalb. 4- Zâkir kalb. 5- Diri kalb.
Ölü kalblerde ma’neviyyat diye bir şey kalmamıştır. Hasta kalbler hayata kavuşabilir, ihmal edildiği takdirde öle bilirler. Gafil kalbler, 24 saatte zikri ve Yüce Allah’ı hatırlamakta yarıdan az; zakir kalblerin zikri ise günlük hayatta yarıdan fazladır.
Diri kalblere gelince, 24 saatin bütününde bir nefes Yüce Allahtan gafil değil, bütün muâmelelerinde ayık ve zikir halindedir. Yani el kârda, gönül yarda…
Örnek olarak en başta Peygamber Efendimiz, bütün peygamberler, evliyânın büyükleri bu zümredendir.
Şeyh Gâlip Dede Hazretlerinden:
Ey dil!..ey dil!.. niye bu rütbede pür-gamsın sen!.. Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen!.. Secde-fermâ-yı melek zât-ı mükerremsin sen!.. Bildiğin gibi değil, cümleden akvemsin sen!.. Rûhsun nefha-i Cibrîl ile tev’emsin sen!.. Sırr-ı Haksın mesel-i Îsi-i Meryemsin sen!..
Hoşca bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen!.. Merdüm-i dîde-i ekvân olan Âdemsin sen!…