Marmaris’in manevi büyüklerinden Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşamış Sarı Ana’nın kabri, İlhan Hocamızın gayretleri ile ihyâ edilir…
Kabir için İlhan Armutcuoğlu hocamız, manevi bir işaret üzerine bir mezar taşı kitâbesi kaleme alır. Mermere nakşedilen bu kitâbe halen kabirde yer almaktadır…
GERÇEK BENDEYİM SARI ANAYIM. HER GÖNÜLDEYİM SARI ANAYIM. ELİMDE KİRMAN DİLİMDE ZİKRİM. MARMARİSLİYİM SARI ANAYIM…
Şem’ine pervânedir bây ü gedâ her gâh senin!. Emr u fermân sende Şâhım el senin tuğrâ senin!. Muntazır teşrîfine her bir dili âgâh senin!. Emr u fermân sende Şâhım el senin tuğrâ senin…
Dâim illellah dürür îmânımız, ezkârımız… Arş-ı Rahmân’dan gelübdür demdebem efkârımız… Hadden efzûn eşkimizdir her seherde kârımız… Emr u fermân sende Şâhım el senin tuğrâ senin…
Ravza-i Pâk-i Nebî’ye ilticâ ettim bu şeb… Bâb-ı Sıddîk’a sarıldım sıdk ile bir kez bu şeb… Mâverâ-yı aşka düştüm zahm-i firkatten bu şeb… Emr u fermân sende Şâhım el senin tuğrâ senin…
Hazret-i Kâ’b İbn-i Mâlik dâr-ı mihnet-bârına.. Hâlimi arz’a mecâl yok her iki reftârına.. Bir beşâret yok mu Hak’dan bende-i nâ-çârına?.. Emr u fermân sende Şâhım el senin tuğrâ senin…
Yek nazar bestir Efendim rahm et Allah aşkına!.. Dest-i red urma, kerem kıl afv et Allah aşkına!.. Zâr u giryânındır İlhan lûtf et Allah aşkına!.. Emr u fermân sende Şâhım el senin tuğrâ senin…
Yüce düstûr-ı tarîkat, yüce âdâb u usûl.. Alınıp dest-i ezel’den, sunulur dest’e usûl.. Uzanır tâ be-kıyâmet bulur erbâb-ı vusûl.. Alan el sen, veren el sen evet ey Fahr-i Rusül!. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
O münevver yüze bir bak görünür vecd ü safâ.. Yüce Devletlü Velî’den alınan ahd ü vefâ.. Coşan ilk menbâ-ı hikmet o teveccüh o şifâ.. Nazar-ı hazret-i Sâmî Eser etmiş ve kefâ.. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Görünüşte iki sûret gibi lâkin kalb bir.. Nice sîretler ezelden yoğrulmuş Rab bir.. İçilen aşk u şerâbın kabı ayrı lüb bir.. Biri Âl-i Ramazandır, biri vâris hep bir.. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Ona peyk olmuş ezelden O Perî-rû O idi… Reh-i pâkinde gubâr olmuş O günden O idi.. Dil-i Mâ’mûru tavâf eyleyen evvel O idi.. Bütün esrâr-ı ledünnün küpü ancak O idi.. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
O göğüslerden emildi ledün ilmi bir ömür.. Bir Onun çeşmine mâ’kes idi diller bir ömür.. O Güzeller Güzelinden nefes almış bir ömür, Nice bin manzara artık Ona gülmez bir ömür.. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Ona hizmetteki dikkat ve firâset ve hulûs, Oluyor menzile ermek için iksîr o hulûs.. Bir ayağında çorap var, biri elde… O hulûs.. Der-i Sultân’a müebbed düşürür kim o hulûs, Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Bu sehâlar, O sehâvvetten eserdir lâ şek.. Heme yoklukta sehâvet, heme varken lâ şek.. Yüce ahlâkı Rasûlün, sulehânın lâ şek.. Neyimiz varsa fedâ yüzdeki hâl’e lâ şek.. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
O Yüzün nûrunu leylinde göreydin bir kez.. Harem-i Ka’be vü Zemzemde göreydin bir kez.. Ve melekler Onu seyrinde göreydin bir kez… O Refâkate Refîkin …ve göreydin bir kez… Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Ser-i Kûyünde Rasûlün o ne hürmet ne kemâl.. Der-i Lütfunda Rasûlün ve ne ihsân-ü cemâl.. Sofasında O Rasûlün bütün esrâr ile hâl… Dem-i âhirde Bâki’a verilir de O Kemâl, Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Şeb-i vuslattı O Pîr’e, bize firkatti meded!.. Kanayan kalplere merhem ta O günden ve meded.. Elem-i firkati duydukça gönüller o meded.. Yetişir himmet-i vâlâ-yı erâsetle meded… Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Sana kul olmayı lütfet hemen ancak yâ Rab!.. Ona ümmetliği lütfet hemen ancak yâ Rab!.. Bize evlâdlığı lutfet hemen ancak yâ Rab!.. Bütün ihvânına vuslat diler İlhan yâ Rab!.. Vurulur Şeyhime el-hak o meşîhat mührü, Vurulan Tuğra-i Sâmî, vuran el emr-i Rasûl…
Ömer Kirazlı merhumun Birinci İstişare eserindeki şiirini takrîz
İlhan Armutçuoğlu
Yandırdığın gönlüme, Teselli arar iken, Köşe bucak her yerde, Yolları sorar iken… Feryâdını işittim! Bu sabah erken erken: “Bizim zaferimizden Kimseler gocunmasın!. Biz rahmet unsuruyuz! İhyâlara me’mûruz.. Yıkmağa değil billâh! Yapmağa geliyoruz. En kötüye en fazla Faydamız dokunacak, Düştüğü bataklıktan Onu kurtaracağız, Hakkı, hayâtı, ilmi, Ahlâkla mezc ederek, İnsanlığa Bakâ’dan Düzen getiriyoruz! Ver elini birâder Kalk ta Allah’a dayan Uyan derin uykudan!.. Derin uykudan uyan!.. Derin uykudan uyan!..” Feryâdına feryâdım, Bin kerre lebbeyk eder! Birinci istişâre, Beni benlikten eder… Matlaına bir baktım, Takdîmine göz attım, Hamd ile Mahmûd ile, Sûzişli sezişlerle, Sualler ceste ceste! Cevaplar beste beste.. Nedir ki bu isticvâb? Nereden bu tatlı cevâb? Demek çürük tahtaya Basmak istemiyorsun! Hizipler’e hizipler, Katmak istemiyorsun.. Tedbîrine bes, dedim. Takdîrine pes, dedim. Tevfîk-i Hak’tan hemen, Fazl u kerem istedim… Tefekkür ve tezekkürle, Geldik durak başına, Düşünmek ve yazmak işi, İştir başlı başına. “Cümle de mâ’nâ ister, Mâ’nâ fikirden doğar. Fikir Hak vergisidir. Bilgi onun eşidir.. Bütün mes’ele şimdi, İstif ve beyândadır.” Beyân mühim mes’ele, İnsan’a Hak vergisi, Sûre-i Rahmân’a bak, Büyük bir Kur’an dersi.. Eserler dizi dizi, Feth eder kalbimizi, Eslâf’a selâm olsun, Öğerler Nebîmizi… Şuracıkta duralım. Duralım da soralım: Ne diyor Şâir İkbâl? “En güzel şiirlerim, Yazamadıklarımdır…” Bir başka muharrir de: “Eğer vaktim bol olsa, Daha kısa yazarım…” İşte bunu anladım. Kelâmda i’câz gerek, Sâdece î’câz değil, Beyân-ı mû’cez gerek.. Aşk ve söz bahsimizde, Bana meseller açma!.. Sînem pür yârelidir, Bir yâre de sen açma!.. Şimdi söz Yûnus’tadır, Bakın neler buyurur, Asırlar ötesinden, Sözün özün duyurur: Söz bahsinde benimle, Varsa istişâreniz, Sözü pişir öyle de!.. İşini sağ edesin! Ağulu aş olsa bile, Bal ile yağ edesin… Çevir sahîfeleri, Daha nice deyişler… Sekiz Uçmağ’a kadar, İnişler yükselişler… Dura dura gidelim.. Biraz sohbet edelim.. Ermeden semt-i yâ’re, Safâlarla gidelim… Sohbet Din’in ocağı.. Muhabbet’in kucağı. Nebîlerin dergâhı Velîlerin bucağı.. Kur’ân’a bir kulak ver! Bize neler duyurdu: “Ve câdil hüm billetî Hiye ahsen” buyurdu… Firavn’a Nemrûdlar’a, Tatlıca söz bulasın! Göl’e mayayı sal da, Olaki tutturasın!.. İslâm’ı anlatırken, Teslim ol! Der gibisin, İlk celsedeki sırrı, Sanki verir gibisin!.. “Mefkûre” İslâm’dadır. Gerçek hayât da onda. Cehd, cihâd, ictihâd, Yaşamak ve yaşatmak, Felâha götüren Hak, İksîr-i hayât O’nda… Bütün yollar derbeder, Oyalanma birâder!.. İslâm ol selâmet bul! Emin ol yol da bu yol… İnsan, ey sırr-ı azîm! Mükerrem kılındın bak! Ve ey mefhûm-i kadîm!.. Mukaddem kılındın bak!.. Elest’ten koşup geldin, Bezmimize hoş geldin! Fırsatı ganîmet bil, Fıtraten ne hoş geldin!.. Teklîf-i ilâhî var! Habl-i Metîn’e tutun!.. Mâ’siyet’e küsüver, Hakk’a yönel büsbütün.. Urûc kavsine tırman, Hübût’un bestir, şimdi.. Hemen Allah’a dayan, Zemîn ü zamân şimdi… Gelişin Hak katından, Dönüşün de Ona’dır, Tevhîd’e tapşur özün, İ’tibâr hep sonadır… Nefis emmârelikte Azgın küheylân imiş, Kapar, teper, çifteler, İblîsten kemter imiş… Azıcık yemini kes!. İyi gemle, palan vur!. Öğünlerin birin es!. Levm eder, pişmân olur… Şimdi nedâmet ile, Anladı serkeşliğin, Fehm ü ilhâmât ile, Bildi çilekeşliğin… Küheylân bu vehlede Sanki bir Burak gibi, Vartalardan ilerû, Müemmen durak gibi… Yol ver artık şehsüvâr! Küheylân seninledir!.. Seni sende buluben, Canınla teninledir… Her ikiniz rızâya Hem rehâya eriniz… Kûy-i visâl’e kadar, Safâ ile gidiniz… Ey mükerrem varlıklar! Hakkın şâh eserleri!.. Sizleri en güzel’e, Hakk’a çağırıyouz!.. “En güzel yaşamağa” Birliğe er diyoruz, Daha dünyâda iken, Cennet’e gir diyoruz… Cehl ile atâletten, Kurtar sen senliğini! Kükreyen seller gibi, Devir bu benliğini… İlim en büyük rütbe, Onunla bir silahlan! Cehl’i tepeleyerek, Arslanlar gibi şahlan!.. Erenler kapısından, Mey-i irfân içe gel! Sağ edip çürüklerin, Destûr alıp geçe gel!. Dost ilinin yolunda, Hizmet’e girelim gel! Hâdim-i insân olup, Gel! İnsân olalım gel! Gel ki, gel de, kan, yıkan! İksîr-i hayâtımızdan.. Asırlar bir lahzada, Nasıl yaşanır, inan! Âsümân baştan başa, Reşk eder ünvânına!. Ay, güneş, ebr u felek, Raks eder devrânına!.. Boğulan iniltiler, Bak nasıl uyanıyor! Tutuşan ufuklarda, Şimşeklerle kanıyor… Deryâlar cûş’a geldi, Dalgalar kaynaşıyor! Kasırgalar, tûfanlar, Timsahlar, oynaşıyor… Sahralardan, dağlardan, Arslanlar kanatlandı! Filler, gergedanlardan, Ordular peydahlandı… Hırka seccâdesini, Alan yollar’a düştü!. Kalemle kılıncını, Sıyıran, dile düştü… Kâinât’ın serveri, Nebîlerle duâda.. Erenler katar, katar, Yetiştiler imdâd’a… Süleymanlar, Selimler, Kıt’aları yarıyor!.. Fâtih ve Ulubatlı, Sancağ’a burç arıyor!.. Müjdeler âşıklar’a.. Zafer Hakk’ı bilende.. Bugünde ve yârında!. Zafer Hakk’ı bulanda… İnsân insân olarak, Kendini bildi gayrı… İslâm’a sâhip çıkıp, Gayrıyı sildi gayrı… Ay battı gün doğuyor!. Hemence son bulacak!. Dinlemek ve inlemek, Zaferle ün bulacak!.
Geçmiyor artık bir an!. Uyandık uykulardan.. Uykulardan uyandık. Uykulardan uyandık… Bundan böyle hayâtı, İçelim yudum, yudum… Rızâ-yı Hakk’a kadar, Gidelim adım, adım…
O revişlerde bulurduk eser-i kudretini.. Yaşadık bendeliğin zirvede hem şevketini.. O sunar dillere ancak yüce aşk devletini.. Tadarız yâr ile aşkın ezelî lezzetini.. Ayağından alırız alnımızın izzetini..
Alınır ma’bed-i aşka heme belvâlı olan.. Tutulur mahbes-i tende hele gavgâlı olan.. Reh-i gülzâre erer nefs ile da’vâlı olan.. Eremez vuslata hiç cânına sevdâlı olan.. Kanarak içmeli âşık ecelin şerbetini..
Yol alır mest-i elestî ki soruşturmazlar.. Ki sükût etmeden evvelce konuşturmazlar.. Hâzır ol yanmağa ammâ ki tutuşturmazlar.. İki dünyâda dahî gönlü kavuşturmazlar.. Etmeden her şeye tercîh O Gülün sohbetini..
Oyalanma, seherî ol hadi davran hadi kum.. Varıcak menzile kalbin uyanınca nüm ü nüm.. Kademinden gözün ayrılmasın etrâfına yum.. Muma pervâne olanlar ya da pervâneye mum.. Bilemezler ne imiş ayrılığın dehşetini ..
Bakıp ahvâli görenler bana vîrâne dedi.. Görüben rûhumu şimşekleri rindâne dedi.. Sana Leylâları yâdetti de cânâne dedi.. Bana mecnûn bile ey sevgili dîvâne dedi.. Ne olur anla akıl sâhibinin töhmetini..
Bana rüsvâylık ezelden utanır sanma sakın.. Edegör cevr u cefâlar usanır sanma sakın.. O Gülün virdine vurgun uyanır sanma sakın.. Güle yâr olmağa âlem dayanır sanma sakın.. Kim çeker olmasa şeydâ dikenin zahmetini..
Sen ü benlik yeter artık şu hevesten kurtul.. Ara bul kabil-i uşşâkı nefesten kurtul.. Konuşur Gülleri keşfet de bu sesten kurtul.. Dinle cânânını ey Cân şu kafesten kurtul.. Sen de mi’râc ile seyret güzelin kametini..
Yürü İlhan yürü yoldaşların artık seherî.. Ulemâdan fudalâdan şuarâdan beheri.. Yürü kasvette bunaldın zaferî ol zaferî.. Yetişir hasretimiz vahdete dön ey Seferî.. Çekme Allah’ı seversen şu cihân kesretini…
Altınoluk Dergisi, Aralık 2003, Sayı: 214, Sayfa: 37.