Firkat

İlhan Armutcuoğlu

Güllü Köşk’ün kapısında gene aynı heyecân..
Duruyor yerli yerince o mehâbet halecân…

Dilimi sustura bilsem tuta bilsem der iken.
Ne gezer yerle bir olmuş eşiğinde bî cân…

Öperek okşayarak izlerini o kademin.
Gözümü sürmeledim hâk-i rehinde nâlân…

Güle bülbüllere sordum o çemenzâre dönüp,
Hani nerde O Perî rû? Hani nerde cânân?..

Ağamın gür sesi yok mu o kerem-çehre o cân?
Gözümün nûru enîsim O güzel yüzlü Civân?

Taradı gözlerim ol dâirenin balkonunu,
Edivermez mi hirâmın diye tek şâh-ı cihân…

Kelebekler gibi kondun o çiçekten o dala,
O ağaçlar, o çiçekler, hep o dallar giryân…

Şeh-i hûbânımı hasretle ararken nâ-çâr,
Gönlümün tahtını ârâm edivermez mi nihân…

O benim rûhumu sardı, ben onun dizlerini,
Başıma yastık edindim de avundum lerzân.

Açılan kalb-i enîsinde göründü ebvâb!..
Yedi kat gökleri gördüm ve gezindim hayrân.

O canım Tûbâ dalından süzülen gölgeleri,
Alıp âheng’e verüptür salınan hûr-i cinân!..

Bütün ihvânı dizilmiş otururlar yer yer,
Kimi tahmîd ile meşgûl kimisinde Kur’ân..

Beriden raks ile fevvâreler etmiş enhâr,
Öteden boynun uzatmış öper eşcârı hemân…

Uzanır ufku görünmez, görünür Arş-ı Hudâ,
Dil-i ma’mûru içinde sekiz uçmağ lemeân…

Ona tasvîre mecâlim ne de haddim yoktur!.
Açılır çeşm-i basîret ede gör kim seyrân…

Seni ey gözleri âhû sevebilmek mi desem,
Günehimdan ne yüzüm var ne huzûr’a dermân!

O güzel göğsüne yaslansam asırlar geçse,
Akan ezmânı çevirsem yeni baştan deverân…

Bunu hiç kimselere söyleme İlhan! dursun!
Seg-i kûy olmağı her ân yüce devlet bil amân!..

İlhan Armutcuoğlu